22 Kasım 2014 Cumartesi

Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Yönetmeliğe Göre Hayvancılık İşletmelerinde Uyulması Gereken Temel Kurallar

Personel: 
-Hayvanların bakımı, uygun bilgiye sahip yeterli sayıda personel tarafından yapılır.

Kontrol: 
-Hayvan günde en az bir kez kontrol edilecektir.
-Günün herhangi bir vaktinde hayvanların etraflıca kontrol edilmesini mümkün kılan yeterli aydınlatma bulunacaktır.
-Hasta veya yaralı olabilecek hayvanın gecikmeksizin, uygun şekilde bakımı yapılacaktır.
-Gerekli olması durumunda hasta veya yaralı hayvanlar uygun bir yerde izole edilir.

Kayıtların tutulması: 
Hayvan sahibi ya da bakıcısı uygulanan herhangi bir tıbbi tedaviye ve her kontrolde bulunan ölüm  oranına ilişkin kayıt tutacaktır. Kayıtlar en az üç yıl süreyle muhafaza edilecektir. 

Hareket özgürlüğü: 
Hayvanın hareket özgürlüğü, gereksiz yere acı veya yaralanmaya neden olacak şekilde kısıtlanmayacaktır. 

Barınaklar: 
-Hayvanların temasta bulunabileceği malzeme ve donanım hayvanlara zarar vermeyecektir.
-Keskin kenarlar veya çıkıntılar olmayacaktır.
-Hava dolaşımı, toz seviyeleri, sıcaklık, göreceli hava rutubeti ve gaz konsantrasyonu hayvanlar için zararlı olmayan sınırlar içerisinde tutulacaktır.
-Binalarda barındırılan hayvanlar, yeterli dinlenme süresi verilmeden sürekli olarak karanlıkta barındırılmayacaktır. 

Donanım: 
Hayvanların sağlığının ve refahının yapay bir havalandırma sistemine bağlı olduğu durumda, sistemin bozulması halinde hayvanların sağlığını ve refahını koruyabilmek amacıyla yeterli düzeyde havanın yenilenmesini temin edecek bir destekleyici sistem kurulur ve sistemin bozulduğuna dair uyarı vermesi için bir alarm sistemi temin edilir. 

Yem, su ve diğer maddeler: 
1- Çiftlik hayvanları sağlıklarının sürdürülmesi ve besin ihtiyaçlarının karşılanması için; yaşlarına, ağırlıklarına, davranışlarına ve fizyolojik ihtiyaçlarına göre uyarlanmış yeterli miktarlarda uygun bir yemle beslenir. Hiç bir hayvana, gereksiz yere acı çektirecek ya da yaralanmalarına yol açabilecek her türlü maddeyi ihtiva eden gıdalar ya da sıvılar verilemez.
2- Tedavi, koruma ya da zooteknik tedavi amacıyla Bakanlıkça kullanımına izin verilen maddeler dışında herhangi bir başka maddenin kullanımına, bilimsel çalışmalar ya da edinilen tecrübe ile söz konusu maddenin etkisinin hayvanın sağlığı ya da refahına zararlı olmadığı gösterilmedikçe izin verilmez.

Yasak müdahaleler :
Tedavi amaçlı olmayan müdahaleler yasaklanmıştır.

Üreme usulleri:
Hayvanlarda acı ya da yaralanmaya neden olan ya da neden olması muhtemel üreme prosedürleri uygulanmaz.

http://alotarim.com/


*Ayrıntılı bilgi için bknz:
Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Genel Hükümler Hakkında Yönetmelik
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/11/20141122-6.htm
(22 Kasım 2014 Tarihli ve 29183 Sayılı Resmî Gazete)

20 Kasım 2014 Perşembe

HÜSEYİN SÖZLÜ: Ben damızlık sığır ve süt üreticisi bir ailenin çocuğuyum.

 Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, tarım fuarlarını diğer fuarlardan ayıran özelliğin, tarım ürünlerinin aynı zamanda stratejik olmasından kaynaklandığını söyledi.
Sözlü, Adana Tarım ve Adana Sera Bahçe Fuarlarının, TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’ndeki açılışında, “Bütün fuarların elbette ticari bir yönü vardır ama Tarım Fuarı denildiğinde ekonomik ve üretim yanı bulunmakla birlikte aynı zamanda stratejik önemi olan bir faaliyet ortaya çıkıyor. Nihayetinde tarım fuarı, tarım üreticilerinin desteklendiği, tarımsal üretimin desteklendiği bir fuardır ve bereketli topraklarda, Adana’da böyle bir fuarın yapılıyor olması çok önemlidir. Toprağı işleyen, üreten insanlarla muhatap olduğumuz bir fuardır. Onların üretimini desteklemek, geliştirmek ve büyütmek, son teknolojiyle entegre etmek açısından bir değer, bir anlam ifade etmektedir. Tarım üreticisini desteklediğiniz zaman aslında tek başına üreticinin desteklendiği bir fuar olmaktan öte anlamı vardır bunun. Tarımsal üretim bu tarafıyla ayrı bir anlam ifade ediyor. Köydeki, tarladaki, seradaki üreticiyi desteklediğinizde, oradaki toprağı işleyen üreticiyi desteklemekten öte bir katkı koyuluyor. Bu; tarımın stratejik yönünü ifade eder” dedi.

"TARIMIN DESTEKLENMESİ, GELECEK NESİLLERİN SAĞLIĞINA YANSIR"
Halkın, yeni neslin sağlıklı ve ekonomik beslenmesi, yiyeceğe kolay ulaşmasının, sağlıklı gelecek kuşaklar anlamına geldiğini ifade eden Başkan Sözlü, şöyle devam etti:
“Onun için köydeki üreticiye verilen destek, aynı zamanda metropolün her hangi bir noktasındaki apartmanda yaşayan her hangi bir insana verilen destektir. Varoş diye tabir edilen, kentin en ücra köşesinde yaşayanların, oradaki yeni neslin sağlıklı beslenmesine verilen destektir. Stratejik tanımlamayı bu şekilde değerlendirmek ve algılamak lazım. Tarımın desteklenmesi, gelecek nesillerin sağlıklı yetiştirilmesi anlamına gelir. Köyde tarımla uğraşan insana verilen destek orada kalmayıp, memleketin tamamında, yurt sathında sağlıklı nesiller yetiştirilmesi anlamına gelir. Tarımsal desteğe bu şekilde bakmak, öyle değerlendirmek gerek. Elbette tarım araçları ve aletleri üreticilerini de aynı önemde ve manada görmemiz lazım.”

TARIM EKİPMAN VE ARAÇLARI İHRACATI ARTACAK
Türkiye’nin tarım araçları, alet ve edevatıyla ilgili 700 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdiğini ve bunun önemli bir rakam olduğunu ifade eden Başkan Sözlü, “Ümit ediyoruz ki bereketli topraklar Adana, bir gün 700 milyon dolarlık ihracat rakamına tek başına ulaşır. Bu potansiyel var Adana’da. İyi bir planlama, iyi bir programlamayla, buradan tarım alet ve ekipman üreticilerimiz buna ulaşabilir. Bunun için yeterli kabiliyet ve birikimleri mevcut.
Ben damızlık sığır ve süt üreticisi bir ailenin çocuğuyum. Tarım alet ve ekipmanlarının, süt sağım ekipmanlarının ithal edildiği bir dönemde sektöre girdik, yatırım yaptık. Şu anda görüyoruz ki, o aletlerin elektronik teçhizatla desteklenmiş hali kendi ülkemizde üretiliyor. Adana’dan inşallah yakın bölgemize, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya bir pazar oluşturma noktasında yapılacak ihracatın lokomotifinin, bugün buradaki sektör temsilcilerinin olacağı ümidi içerisindeyiz” diye konuştu.

Veteriner Hekimlikte Uzmanlık Eğitimin Önü Açıldı.

Kapsamında “Veteriner Hekimlikte Uzmanlık” eğitiminin önünü açan hükümlere yer veren
615 Sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı 19.11.2014 günü TBMM deki görüşmelerde oylanarak kabul edilmiştir.
 
Mesleğimize ve meslektaşlarımıza Hayırlı Olsun. Emeği Geçenlere Teşekkür ederim.
                                                                                                               TAHİR GONCAGÜL
 
Çeşitli ve Son Hükümler
Çeşitli hükümler
MADDE 18- (1) TÜSEB, 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi değildir.
(2) TÜSEB’in malları Devlet malı hükmündedir.
(3) Yükseköğretim kurumlarıyla yapılacak protokoller çerçevesinde; yüksek lisans, doktora,
tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık eğitimi ile doktora sonrası bilimsel çalışma yapanlar, bu eğitim
ve çalışmalarını enstitülerde yapabilirler. Bunların enstitülerde geçen süreleri eğitim süresine ve/veya
kredisine dahil edilir.
(4) TÜSEB, 21/2/2013 tarihli ve 6428 sayılı Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İş Birliği Modeli
ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde; tesis yaptırabilir,
mevcut tesislerini yenileyebilir, bu işler için alınacak danışmanlık, Ar-Ge hizmetleri ile ileri teknoloji
ya da yüksek mali kaynak gerektiren hizmetleri gördürebilir.
 
MADDE 19- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (t) bendine tıpta uzmanlık ibaresinden sonra gelmek üzere “,veteriner hekimlikte
uzmanlık” ibaresi ve aşağıdaki alt bent eklenmiştir.
“(5) Veteriner Hekimlikte Uzmanlık: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
düzenlenen esaslara göre yürütülen ve veteriner hekimlere belirli alanlarda özel yetenek ve yetki
Sağlamayı amaçlayan bir yükseköğretimdir.”
 
MADDE 20- 2547 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine “yüksek
lisans” ibaresinden sonra gelmek üzere “,veteriner hekimlikte uzmanlık” ibaresi eklenmiştir.

19 Kasım 2014 Çarşamba

Dicle Vadisi de talana açılıyor

Dicle Vadisi talana açılıyor

Diyarbakır’da yeşil alanların başında gelen ve UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınması için çalışmalar yürütülen Dicle Vadisi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın başvurusu üzerine 7 bin 517 dönümlük tarım arazisinin tarım dışına çıkarılması yönünde karar alındı.

(Dicle Haber Ajansı) DİHA'nın haberine göre, Diyarbakır’ın en önemli tarihi ve doğa miraslarından Dicle Vadisi’nin geçtiğimiz aylarda ‘Yapı Rezerv Alanı’ ilan edilmesine tepkiler devam ederken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının başvurusu üzerine vadiyi yok edecek yeni bir karara imza atıldı. Vadinin 7 bin 517 dönümlük kısmı tarımsal nitelikten çıkarıldı. Söz konusu karar bakanlığın başvurusu üzerine İl Toprak Koruma Kurulu tarafından 14 Kasım’da alındı.

‘DİCLE NEHRİ ARTIK BİR BATAKLIK HALİNE DÖNÜŞTÜ’

Karara tepki gösteren TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu İnşaat Mühendisleri Diyarbakır Şubesinde konuya ilişkin bir açıklama yaptı.

Makina, İnşaat, Elektrik, Jeoloji, Harita ve Kadastro, Ziraat, Maden, Şehir Plancıları, Kimya, Jeofizik, Peysaj Mimarları ve Meteoroloji Mühendisleri Odası başkanlarının katıldığı toplantıda konuşan Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Başkanı Deniz Akdemir, Dicle Nehri üzerinde kurulan kum ocakları ve balık üretim çiftliğiyle Dicle Vadisi’nin ekolojik sisteminin talan edildiğini, alınan bu kararla birlikte nehrin kıyısındaki birinci sınıf tarım arazilerinin de talan edilmek istendiğini söyledi.

Ranta kurban giden Dicle Nehri’nin artık bir bataklık haline dönüştüğünü söyleyen Akdemir, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Dicle Nehri üzerinde yer alan Sur ilçesi ve Yenişehir ilçesi sınırları dahilinde olan 7 milyon 517 bin 732 metrekare (7 bin 517 dönüm) yüz ölçümlü alanın tarım arazisi niteliğinden çıkarılması için yaptığı başvuruya, İl Toprak Koruma Kurulunca 14 Kasım gününde olumlu cevap verildiğini ve bahsi geçen alanın tarım dışına çıkarılmasına karar verildiğini aktardı.

'MEHDİ EKER KENDİ ÇIKARDIĞI YASAYA AYKIRI KARARI ONAYLADI'

Alınan kararın UNESCO sürecini riske soktuğu gibi, yapılaşmanın önünü de açtığına işaret eden Akdemir, “Tarımsal alanların korunması için basın yoluyla ‘Tarım arazileri atalarımızın mirası değil, bırakacağımız emanettir’ diye etkili bir kamu spotu yayınlatan ve ‘Diyarbakır medeniyetlerin beşiğidir’ tabirini dilinden düşürmeyen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in kendi çıkardığı yasaya aykırı olan bu kararı onaylamaması ve bu vesileyle Diyarbakır’ın tarihine ve toprağına sahip çıkmasını bekliyoruz. TMMOB bileşenleri olarak, Toprak ve Arazi Kullanım Kanunu çerçevesinde, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasını engellemek için konuyu hassasiyetle takip edeceğiz” dedi.

18 Kasım 2014 Salı

"SOFRAMIZDA ve ÜLKEMİZDE GDO

"SOFRAMIZDA ve ÜLKEMİZDE GDO İSTEMİYORUZ!"
Ülkemiz hayvancılığında uygulanan yanlış politikalar gıda ve yem sanayinin soya ve mısıra yönelmesine neden olmakta, yaratılan talep arzın üstüne çıktığından ithalat sorumluluğu doğmaktadır.

Bu çerçevede, son on bir yıllık dönemde (2003-2013) Türkiye’de;

• 45 milyon ton mısır üretilmiş; buna karşılık, arz açığı nedeniyle 9
milyon ton mısır ithal edilmiş ve karşılığında 2,3 milyar dolar (5 milyar
lira) ithalat parası ödenmiştir.

• 804 bin ton soya üretilmiş; buna karşılık, arz açığı nedeniyle 12,5
milyon ton soya ithal edilmiş ve karşılığında 5,3 milyar dolar (11,6
milyar lira) ithalat parası ödenmiştir.

Soya ve mısır, ağırlıklı olarak, ABD ve Arjantin gibi, genetiği değiştirilmiş üretim yapan ülkelerden ithal edilmektedir. Bu çerçevedeülkemize, 1998 yılından bu yana, milyonlarca ton genetiği değiştirilmiş
ürün girmiş, gıda ve yem sanayiinde hammadde olarak kullanılmış ve 700 çeşitten fazla ürün olarak tüketici sofralarına ulaşmıştır.

18 Mart 2010 tarihinde çıkarılan 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ve ilgili mevzuat GDO’lu ürünlerin yurtiçinde üretilmesine yasak getirmiş, ithalatının düzenlenmesinde ise oluşturduğu Biyogüvenlik Kurulu’nu yetkili kılmıştır.

Biyogüvenlik Kanunu, Türkiye’ye ithal edilen ürünlerin analize tabitutularak üç aşamalı bir testten geçmesini öngörmektedir;

1-GDO var/yok testi,

2-GDO varsa ürün içindeki bileşiminin %0.9’un üstünde olup olmadığına dair
test,

3- Oran %0.9’un üzerindeyse ürünün yasaklı genleri içerip içermediğine
dair test.

Biyogüvenlik Kurulu, yem amaçlı kullanılmak üzere 3 soya ve 16 mısırın ithalatına izin vermiştir. Platform bileşenlerinin hukuki mücadelesi sonucunda Danıştay, dava açılan 2 GDO’lu mısır çeşidinin iznini iptal etmiştir. Bunların dışındaki GDO’lu soya ve mısırın, insan ve hayvan sağlığı üzerine oluşturdukları yüksek riskler nedeniyle Türkiye’ye girişleri yasaktır. (Arcanın notu: eğer mahkemeler için yeter paramız olsaydı diğer 14 tanesini de kesin iptal ettirirdik danıştaya)

Halen Türkiye’de, çeşitli firmalar tarafından, yem sektöründe kullanılmak üzere, ABD’den 1 milyon ton’a yakın DDGS ve mısır grizi siparişi verilmiş olup, bu siparişlerin ilk partileri limanlarımıza ulaşmış durumdadır.

DDGS, Biyoetanol üretimi sırasında açığa çıkan bir yan ürün olup, yemkatkı maddesi olarak kullanılmaktadır. ABD’de üretilen mısırın % 92’siGDO’ludur. Sözü edilen ülkede, biyoetanol üretiminde ise GDO’lu 38 mısır çeşidinin kullanıldığı bilinmektedir. Bu çerçevede, ABD’den ithal edilen
DDGS ürününde GDO bulunmama olasılığı yok denecek kadar azdır. Üstelik sözü edilen gen, Türkiye’de yasaklı gen durumundadır.

Nitekim Çin, ABD’den ithal ettiği 1 milyon 450 bin ton DDGS ürünlerinde kendi ülkesinde yaptığı analizlerde yasaklı gen çıkması üzerine, bu ürünlerin mahrece iadesine karar vermiştir.

Bunun üzerine, DDGS fiyatları, 430 $/ton düzeyinden 300 $/ton düzeylerine kadar gerilemiştir. Sözü edilen ürüne uygulanan gümrük vergisi %4,3 düzeyinde olup, DTÖ Anlaşması gereğince artırılamamaktadır. Düşük gümrük vergisi ve düşük mal bedeli, DDGS ürününün ithal maliyetini düşürmüş ve bir talep patlaması yaratmıştır.

Türkiye’den sipariş edilen DDGS’nin ilk partileri Eylül 2014 ayı içerisinde limanlarımıza ulaşmış olup, alınan numuneler üzerinde yapılan analizlerde, ürünün GDO içermediği raporlanmış bulunmaktadır. Bu durum ithalatçının iştahını daha da kabartmış ve 700 bin ton’luk sipariş rakamı 1 milyon ton’lara dayanmış durumdadır.

Sözü edilen süreç, ülkemizin sosyo ekonomik yapısı yanında, insan-hayvanve çevre sağlığı açısından da ciddi sorunlara yol açmaktadır;
1 – ABD, ithalat siparişi veren ülkenin mevzuatına göre, ürünün yasaklı olmayan gen içerdiğine yönelik raporları kolayca verebilmektedir. İlginç olan, mevzuat kendi dinamikleri ya da yargı kararları sonucunda değiştiğinde, mahreç ülke raporları da değişmektedir. Bu durum, sistemingüvenilmezliğini açıkça ortaya koyduğundan, bu raporlara dayanarak GDO’lu ürünlerin millileştirilmesi işleminden derhal vazgeçilmelidir.

2 – Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın mısır türevi ürünlerde uyguladığı % 20 GDO analiz sıklığı, geriye kalan ürünlerin evrak üzerinden yapılan inceleme ile millileştirilmesine neden olmaktadır. Ülkeye giren her partinin analize tabi tutulması büyük önem taşımaktadır.

3 – Türkiye’nin laboratuvar altyapısı, yasaklı gen saptama kapasitesine sahip değildir. Nitekim Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bilgi edinme hakkı kanunu nedeniyle yapılan başvurumuza verdiği yanıtta da bunu itiraf etmiştir. Bu durumda, ürünün yurtiçi analizine dayalı olarak yasaklı gen taşıyan GDO’lu ürün reddi adeta olanaksız duruma gelmektedir. Nitekim, GDO’lu olduğu mal beyanında yazılı olan ürünlerin Türkiye’deki analizlerinde GDO’suz olduğunun ilan edilmesi, bu denli önemli bir sorunun
nasıl gayri ciddi ele alındığını ortaya koymaktadır.

4 - Sorun o noktaya ulaşmıştır ki, bu ürünlerin GDO izin başvurusunu yapan Yem Sanayicileri Birliği, piyasanın denetlenemediğini belirterek sorumluluk üstlenmeyeceğini ifade etmekte ve yazdığı bir yazı ile Bakanlığı göreve davet etmektedir.

5 – Milyonlarca ton GDO’lu mısır ve türevinin yurtiçine düşük fiyatlarlagirmesi, arz açığımız olan yerli mısırın üreticinin elinde kalmasına neden olmakta, ayrıca yağ sanayiinin küspe satışlarını da olumsuz
etkilemektedir.

6 – Onaylanmamış gen içeren GDO’lu mısır ve türevlerinin milyon ton’lar düzeyinde Türkiye’ye girmesi ve yem sanayii hammaddesi olarak kullanılması insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından geri dönüşü imkânsız zararlar doğuracaktır. Allerjik reaksiyonlardan başlayıp, organ hasarları, doğum anomalileri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarının nesiller içinde ortaya çıkacağını gösteren araştırmalar, sorunun boyutunu da göz önüne sermektedir.

Yukarıda çerçevesi çizilen sorunun ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenler;

1 – Sözü edilen ürünlerin denetimi için, yasaklı gen analizi yapabilecek laboratuvar kapasitesi DERHAL oluşturulmalı, bu aşamaya kadar ürün millileştirilmesi KESİNLİKLE yapılmamalıdır. Bu çerçevede bugüne kadar verilmiş GDO izinleri, Kanun’un ilgili hükümleri uyarınca iptal edilmelidir.

2 – Bu çerçevede yapılacak analizlerde yasaklı gen çıkması durumunda, taahhüt zinciri içinde bulunan sorumlulara, Biyogüvenlik Kanunu’nda sayılan cezalar hızlı ve adil bir biçimde verilmelidir.

3 – Bu tip ürünlerden millileştirilenlerin mutlaka toplanması ve tüketici sofrasına ulaşmasının engellenmesi gerekmektedir.

4 – Mera ve çayırlarımızın amaç dışı kullanımı mutlaka önlenmeli, doğal yaşama dayalı hayvancılık politikalarımıza önem verilmelidir.

5 – Mısır, soya, çeltik gibi ürünlerdeki arz açığının orta vadede kapatılması için gerekli tarımsal altyapı ve planlama yaşama geçirilmelidir. Bu aşamaya kadar gerekli durumlarda ithalatın GDO’suz
üretim yapan ülkelerden yapılması sağlanmalıdır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

GDO’YA HAYIR PLATFORMU BİLEŞENLERİ

14 Kasım 2014 Cuma

Mahalle sütçüleri geri dönüyor

Mahalle sütçüleri geri dönüyor

Sanayinin gelişmesi ile birlikte herşey kutulanıp raflarda satılmaya başlandı.

Ürünün raf ömrü ne kadar uzun olursa satıcı için bir o kadar önemli; ama tüketici için de ciddi risk teşkil etmeye başladı. Uzmanlar, ürün
ne kadar uzun ömürlüyse, bir o kadar işlem görmüş ve sağlığı ciddi anlamda tehdit ediyor diyor...


Çağımızın vebası kanserin hızla yaygınlaşmasıyla geleneksel beslenmesürecine dönülmesini de hızlandı.
Bir zamanlar altın çağını yaşayan mahalle sütçüleri de, açık ve günlük satılan sütlerin tehlikeli olduğunun kamuoyu tarafından algılanması
sürecinde ciddi sıkıntı yaşadılar. Bir zamanlar 4000 üye ile İstanbul'a hizmet veren esnaf odası bugün 500 üye ile hizmet verebiliyor.
Umum Gezici Sütçü ve Yoğurtçular Odası Başkanı Osman UYSAL, , sütçü esnafı olarak daha yeni yeni kötü izleri atmaya başladıklarını söylüyor.
Istanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Faik YILMAZ, "Bugün, gezici sütçülerimiz iki kere mandıradan üst alarak Istanbullu
hemşehrilerimizi taze süt ile buluşturuyor. Kullanılan süt tankları, paslanmaz krom çelikten yapılmıştır. Mandıradan alınan sütler, ilçe tarım
müdürlüklerinin denetiminde ve veteriner hekimlerin kontrollerinde www.istesob.org.tr www.esnafim.orgwww.istesob.org.tr www.esnafim.org
alınmaktadır. Vatandaşlarımız, sağlıkları için hiçbir işlem görmemiş ve vitaminleri yok olmamış taze sütü mutfaklarından eksik etmesin" diyor.
Basının ve kamuoyunu bilgisine sunulur.

‘Alo hanım süt’

Balıkesir’in Edremit ilçesinde, çiftlik kurarak hayvancılığa başlayan bir kadın, telefonla süt hizmeti veriyor.
110 dönüm araziye çiftlik kurduğunu söyleyen Baydar, “Hayvan bakmak zor. Buzağılar ishal olabiliyor. Doğumunda tutmak gerekiyor. Günde bir bardak sütle sağlık sizin elinizde diyorum. Hanımın Çiftliği isminiz verdiğimiz çiftliğimizde Hanım-Süt’e Edremit'te 0535 514 7299, Akçay’da 0535 201 63 99, çiftliğe ise 0532 053 72 66 nolu telefonlardan halkımız ulaşabilirler“ dedi.